Ne yediğimiz kadar yemeğe nasıl başladığımız da oldukça önemlidir. İlk lokma sindirimi başlatan ilk uyaran olduğu için sanıldığından çok daha fazla role sahip. Bu yüzden metabolic balance, sindirim işleminin nasıl başlayacağı ve nasıl devam edeceği konusunda asıl belirleyici olan ilk lokmanın önemini vurguluyor!
Her şeyin başlangıcı çok önemli olduğu gibi yemek yemenin başlangıcı sağlığımız açısından oldukça önem taşır. Peki yemeğe nasıl başlamalıyız? Çoğu kişi bunun anlamsız bir soru olduğunu düşünür. Ne yememiz gerektiği konusunda çok fazla öneri var ama nasıl yememiz gerektiği konusunda yeterince fikir yürütülmüyor. Muhtemelen, "nasıl yersek yiyelim, fark etmez, sonuçta hepsi midede karışmıyor mu?" diye düşünülüyor. Böyle düşünülmesine neden olan şey ise, midenin, yemeklerin üst üste biriktiği boş bir kova gibi algılanması! Oysa sindirim sistemi sadece mideden oluşmadığı gibi, mideyi sadece bir yemek deposu olarak görmek de oldukça yanlış. Ağzın, ince ve kalınbağırsakların sindirimdeki rolünü ise kimse inkar edemez.
Sindirimin ağızda başladığını herkes biliyor. Karbonhidratların sindirimi ağızda başlar, ince bağırsaklarda biter; ama proteinlerinki ağırlıklı olarak midede, yağlarınki de ince bağırsakta gerçekleşir. Buna rağmen, sindirimin başlamasını sindirim enzimlerinin salgılandığı an olarak kabul edersek, sindirimin ağızda değil gözde, hatta düşüncede başladığı söylenebilir. Çataldaki ya da kaşıktaki yiyeceği ağzımıza yaklaştırmaya başladığımızda sindirim işlemi başlamış demektir. Çatalımızda karbonhidrat varsa, karbonhidratı parçalayacak enzimler, protein varsa proteini parçalayacak enzimler harekete geçmiştir.
İlk lokma neden önemli?
İlk lokmanın çok büyük bir önemi var: Yediğimiz ilk lokma protein olursa pankreas glukagon hormonu üretir. Bu hormon hem tokluk hissi yaratır hem de insülin üretimini baskılar. Sonuçta insülin seviyesinin düşmesiyle yağ yakımı başlar ve o çok korkulan acıkma nöbetleri olmaz. Örneğin yemeğe salatayla başladığımızda ya da ağzımıza ilk lokma olarak bir parça ekmek attığımızda pankreastan öncelikli olarak insülin salgılanmasına neden oluruz. Oysa ilk lokmamız bir parça yumurta, peynir, balık gibi hayvansal veya mercimek, nohut, kuru fasülye gibi bitkisel protein olursa pankreastan öncelikli salgılanan hormon, tokluk hissi yaratan ve yediklerimizi yağa dönüştürmeye çalışan insülinin karşıtı olan, onu baskılayan glukagon olur.
Zaten geleneksel beslenme tarzımızda ana yemek önce yenirdi. Ana yemek de çoğunlukla ya sadece proteinden oluşur ya da sebze protein karışımıdır. Salata yemeğin yanında bir çeşit garnitür olarak yenir, günümüzdeki yeme tarzında başlangıç olarak kabul edebileceğimiz hafif yemekler, zeytinyağlılar eskiden ana yemeğin arkasından yenirdi. Meyve ise en son gelirdi masaya. Ayrıca yemek masasının en değişmez karakteri de içi suyla dolu sürahiydi. Her tabağın yanına mutlaka bir de su bardağı koyulurdu. Acaba o dönemlerde obezitenin ve Tip 2 diyabet olarak adlandırılan şeker hastalığı türünün günümüze oranla çok daha az görülmesi tesadüf müdür yoksa geleneksel beslenme tarzından uzaklaşmamızın bunda payı var mıdır?
Elbette sağlıklı beslenmede şekerli yiyeceklerin ya da alkolün yeri olmaması gerekiyor. Ama nadiren de olsa bunları tüketirsek dikkat etmemiz gereken nedir? Yine sır, ilk lokmada yatıyor. Ne tatlıyı ne de şeker içeriği fazla olan alkolü bir anda tüketmeye başlamamalı, öncesinde ağzımıza bir parça protein atmalıyız. Bunu gerçekleştirmek çok zor değil, örneğin pasta yerken kremasından başlayabilirsiniz ya da fındık, ceviz, badem gibi protein ağırlığı yüksek olan kuruyemişler yardımımıza koşabilir bu durumda. Böylece, sindirim sistemimiz tatlının ya da alkolün şekerinden önce proteinle karşılaşır ve pankreasımız insülinden önce glukagon üretir.
Görüldüğü gibi bazen küçük bir ayrıntı sağlıklı beslenmeye giden yolu açan altın bir anahtar oluveriyor. Bu anahtar, 25 yıllık akademik araştırma ve geliştirmenin sonucu oluşan ve 30'dan fazla ülkede uygulanan metabolic balance® kişisel beslenme programının 8 ana kuralından biri. 2009'dan itibaren ülkemizde ve Kuzey Kıbrıs'ta, çok sayıda tıp doktoru tarafından uygulanan metabolic balance® sayesinde, şu anda on binlerce kişi ilk lokmanın önemini biliyor ve yemeğe proteinle başlıyor. Çünkü sağlıklı beslenmenin sırrı, ilk lokmada yatıyor!
Her şeyin başlangıcı çok önemli olduğu gibi yemek yemenin başlangıcı sağlığımız açısından oldukça önem taşır. Peki yemeğe nasıl başlamalıyız? Çoğu kişi bunun anlamsız bir soru olduğunu düşünür. Ne yememiz gerektiği konusunda çok fazla öneri var ama nasıl yememiz gerektiği konusunda yeterince fikir yürütülmüyor. Muhtemelen, "nasıl yersek yiyelim, fark etmez, sonuçta hepsi midede karışmıyor mu?" diye düşünülüyor. Böyle düşünülmesine neden olan şey ise, midenin, yemeklerin üst üste biriktiği boş bir kova gibi algılanması! Oysa sindirim sistemi sadece mideden oluşmadığı gibi, mideyi sadece bir yemek deposu olarak görmek de oldukça yanlış. Ağzın, ince ve kalınbağırsakların sindirimdeki rolünü ise kimse inkar edemez.
Sindirimin ağızda başladığını herkes biliyor. Karbonhidratların sindirimi ağızda başlar, ince bağırsaklarda biter; ama proteinlerinki ağırlıklı olarak midede, yağlarınki de ince bağırsakta gerçekleşir. Buna rağmen, sindirimin başlamasını sindirim enzimlerinin salgılandığı an olarak kabul edersek, sindirimin ağızda değil gözde, hatta düşüncede başladığı söylenebilir. Çataldaki ya da kaşıktaki yiyeceği ağzımıza yaklaştırmaya başladığımızda sindirim işlemi başlamış demektir. Çatalımızda karbonhidrat varsa, karbonhidratı parçalayacak enzimler, protein varsa proteini parçalayacak enzimler harekete geçmiştir.
İlk lokma neden önemli?
İlk lokmanın çok büyük bir önemi var: Yediğimiz ilk lokma protein olursa pankreas glukagon hormonu üretir. Bu hormon hem tokluk hissi yaratır hem de insülin üretimini baskılar. Sonuçta insülin seviyesinin düşmesiyle yağ yakımı başlar ve o çok korkulan acıkma nöbetleri olmaz. Örneğin yemeğe salatayla başladığımızda ya da ağzımıza ilk lokma olarak bir parça ekmek attığımızda pankreastan öncelikli olarak insülin salgılanmasına neden oluruz. Oysa ilk lokmamız bir parça yumurta, peynir, balık gibi hayvansal veya mercimek, nohut, kuru fasülye gibi bitkisel protein olursa pankreastan öncelikli salgılanan hormon, tokluk hissi yaratan ve yediklerimizi yağa dönüştürmeye çalışan insülinin karşıtı olan, onu baskılayan glukagon olur.
Zaten geleneksel beslenme tarzımızda ana yemek önce yenirdi. Ana yemek de çoğunlukla ya sadece proteinden oluşur ya da sebze protein karışımıdır. Salata yemeğin yanında bir çeşit garnitür olarak yenir, günümüzdeki yeme tarzında başlangıç olarak kabul edebileceğimiz hafif yemekler, zeytinyağlılar eskiden ana yemeğin arkasından yenirdi. Meyve ise en son gelirdi masaya. Ayrıca yemek masasının en değişmez karakteri de içi suyla dolu sürahiydi. Her tabağın yanına mutlaka bir de su bardağı koyulurdu. Acaba o dönemlerde obezitenin ve Tip 2 diyabet olarak adlandırılan şeker hastalığı türünün günümüze oranla çok daha az görülmesi tesadüf müdür yoksa geleneksel beslenme tarzından uzaklaşmamızın bunda payı var mıdır?
Elbette sağlıklı beslenmede şekerli yiyeceklerin ya da alkolün yeri olmaması gerekiyor. Ama nadiren de olsa bunları tüketirsek dikkat etmemiz gereken nedir? Yine sır, ilk lokmada yatıyor. Ne tatlıyı ne de şeker içeriği fazla olan alkolü bir anda tüketmeye başlamamalı, öncesinde ağzımıza bir parça protein atmalıyız. Bunu gerçekleştirmek çok zor değil, örneğin pasta yerken kremasından başlayabilirsiniz ya da fındık, ceviz, badem gibi protein ağırlığı yüksek olan kuruyemişler yardımımıza koşabilir bu durumda. Böylece, sindirim sistemimiz tatlının ya da alkolün şekerinden önce proteinle karşılaşır ve pankreasımız insülinden önce glukagon üretir.
Görüldüğü gibi bazen küçük bir ayrıntı sağlıklı beslenmeye giden yolu açan altın bir anahtar oluveriyor. Bu anahtar, 25 yıllık akademik araştırma ve geliştirmenin sonucu oluşan ve 30'dan fazla ülkede uygulanan metabolic balance® kişisel beslenme programının 8 ana kuralından biri. 2009'dan itibaren ülkemizde ve Kuzey Kıbrıs'ta, çok sayıda tıp doktoru tarafından uygulanan metabolic balance® sayesinde, şu anda on binlerce kişi ilk lokmanın önemini biliyor ve yemeğe proteinle başlıyor. Çünkü sağlıklı beslenmenin sırrı, ilk lokmada yatıyor!
Destekleriniz ve eleştirilerinizi için lütfen yorum yazınız. Teşekkürler.