Yakın zamanda yaşadığım bazı olaylardan sonra ruh mahkememi kurmanın zamanının geldiğini ve acil olarak yapılması gereken duruşmadan sonra yine yıldırım hızıyla alınan kararları bir an önce uygulamam gerektiğini anladım.
Öyle ya zararın nersinden dönersem kardır diyordu içimdeki farkındalığını bekleyen ben... Beden sağlığım ve içimdeki benin yani ruh sağlığım için bir şeyler yapmam gerekiyordu.
Aslında zaman zaman hepimizin üstünde sanki kara bulutlar dolaşır, omuzlarımız düşer, gözlerimizdeki ışık söner, beklentilerimiz umutsuzluğa dönüşür ya; dipsiz kuyular içinde sesimizi kimse duymaz olur! Çığlıklar beynimizi boğarken, sessizliğimiz aslında kalkanımızdır zannederiz..
İşte şimdi karar zamanı: Hayır demek bencillik değilmiş yanılgı bir, hayat kısa ve zamanda hızlı akıyorsa mutluluk beklenmez işte o an da yakala, başkalarının ne düşündüğü değil, benim ne hissettiğim önemli. Bunu önce kendim kabul edersem çevremde kabul eder ve saygı duyar. Hayatımızdaki radikal değişikliklerin çoğu aslında aldığımız ani kararların sonucudur. Bu alınan kararlardaki başarı ya da başarısızlık ise uygulamdaki istikrara ya da istikrarsızlığa bağlı. Şikayet etmek mazeretler üretmek işin en kolayı olduğu için ee bizde tabii onu seçeriz. Bizi sorumsuzluğa iten, işte bu başarısız olduğumuz anda ki kendimize acıma duygumuzun sağlamlığı olmalı :)!
Hayır diyebilmenin asilliğinden nereye geldik?! Nerde kalmıştık arkadaşlar? Ben ve çevremde tanıdığım, hani tabiri caizse dertleştiğim tüm dostlarım hep aynı şeyden yakınır"bir hayır diyebilsem, bu kadar üzülmeyecektim!" Haklı başta kullanacağı beş harfli bir kelime şuan ki kendiyle yaptığı bu savaşa mani olacak, yaşama sevincini, umudunu ve insanlara olan güvenini sarsmayacaktı. Hayır diyemediği gün aslında bugün akıttığı göz yaşlarını birktirmeye başlamıştı bile. Zaten birilerini mutlu etmek için gönülsüz dediğimiz her evet önce bizi sonra çevremizi mutsuz etmek için kendi dinamitimiz olacaktır. Eşimi, çocuklarımı, arkadaşlarımı, annemi babamı, kardeşimi liste uzar gider ; sevdiklerimizi mutlu etmek için önce kendimizi mutlu etmemiz gerktiğinin farkındalığını anladığımız gün gönül bahçemizdeki gül kokulu huzura ilk adımı atmış oluruz derim:) ve uygulamaya başlayan biri olarak ruhumun ve evimdeki huzurun tadını anlatmaksa ayrı bir yazı konusu olur inanın bana.
Hani demiştik ya ruh mahkememizdeki alınan acil kararlar var diye... İşte bu radikal kararlar arsında ikinci sırayı kendimizi affetmek geliyor. Affetmenin getirdiği rahatlama, üzerindeki attığın yükün getirdiği o kuş misali muhteşem hafifleme. Bu hediyeyi önce kendimize sunmalıyız. Geçmişte yaptığım hatalarım için önce içimdeki beni affetmeliyim. Keşkelerin aciz teslimiyetçiliğinden sıyrılıp, o gün için doğru olan buydu diyebilmeli, bu günün doğru karaları için önümü açabilmeliyim. Geçmişin pişmanlıklarına takılmak bu günümü ve yarınımı gölgeleyen ruhumu karanlığa boğan bir mutluluk yok etme canavarı. Zafer için önce düşmanı tanımalı sonra savaşmalı insan değil mi?:)
Eee aynalara gülümseyerek bakmaya başladıysam, ruh sağlığım da yerinde bitti mi hayır! Şimdi bu güzel dünyanın, varlığımın ve çevremdeki tüm sevdiklerimin hakkını vermek, onlarla daha uzun kalabilmek için beden sağlığımı korumalıyım:). Artık sağlığıma daha dikkat etmeliyim! Doktora gitmeyi, düzenli spor yapmayı ihmal etmemeliyim. Şu uyku saatlerimde artık düzene girmeli. Mazeret üretmeden bakınca aslında, spora da, sinemaya da, tiyatroya da zaman kalıyor. Şİmdi hayat bu kadar kolay mı diyen iç seslerinizi duyar gibiyim. Yurtta, dünyada yüzlerce sorun varken, sen pembe gözlükler mutluluk oyunu oynamaya çalışan sözde Pollyanna! Pek doğru haklısınız. Şu da bir gerçek ki ilk duyduğumuzda yüreklerimizi dağlayıp bizleri kahreden her şey, kendimizle ilgili başka bir sorun karşında eriyip yok olabilir. Ta ki başka bir hatırlatmaya kadar. Madem durum bundan ibaret diyorum; elbette duyarsız kalmadan içinde bulunduğumuz evrene ve getirdiklerine, aldığımız her nefesi hakkını vererek, varabildiğimiz kadar keyfine vararak geçirmeye çalışmalıyız. Mazeretlerimizin esiri olmadan...
Benim bu duruşmalarım uzun sürüyor arkadaşlar. Sizleri daha fazla sıkmadan hayatımdan ve hayata bakış açımdan kesitleri içimden geldiği gibi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim:) Sizler de isteyip, fikirlerinizle beni aydınlattığınız sürece:).
Gülümsemenizin aydınlattığı umut çiçekleriniz solmasın.
* Dilek YAKA
© Copyright, Sağlık TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Yazarımıza mail atmak için tıklayınız.,
Öyle ya zararın nersinden dönersem kardır diyordu içimdeki farkındalığını bekleyen ben... Beden sağlığım ve içimdeki benin yani ruh sağlığım için bir şeyler yapmam gerekiyordu.
Aslında zaman zaman hepimizin üstünde sanki kara bulutlar dolaşır, omuzlarımız düşer, gözlerimizdeki ışık söner, beklentilerimiz umutsuzluğa dönüşür ya; dipsiz kuyular içinde sesimizi kimse duymaz olur! Çığlıklar beynimizi boğarken, sessizliğimiz aslında kalkanımızdır zannederiz..
İşte şimdi karar zamanı: Hayır demek bencillik değilmiş yanılgı bir, hayat kısa ve zamanda hızlı akıyorsa mutluluk beklenmez işte o an da yakala, başkalarının ne düşündüğü değil, benim ne hissettiğim önemli. Bunu önce kendim kabul edersem çevremde kabul eder ve saygı duyar. Hayatımızdaki radikal değişikliklerin çoğu aslında aldığımız ani kararların sonucudur. Bu alınan kararlardaki başarı ya da başarısızlık ise uygulamdaki istikrara ya da istikrarsızlığa bağlı. Şikayet etmek mazeretler üretmek işin en kolayı olduğu için ee bizde tabii onu seçeriz. Bizi sorumsuzluğa iten, işte bu başarısız olduğumuz anda ki kendimize acıma duygumuzun sağlamlığı olmalı :)!
Hayır diyebilmenin asilliğinden nereye geldik?! Nerde kalmıştık arkadaşlar? Ben ve çevremde tanıdığım, hani tabiri caizse dertleştiğim tüm dostlarım hep aynı şeyden yakınır"bir hayır diyebilsem, bu kadar üzülmeyecektim!" Haklı başta kullanacağı beş harfli bir kelime şuan ki kendiyle yaptığı bu savaşa mani olacak, yaşama sevincini, umudunu ve insanlara olan güvenini sarsmayacaktı. Hayır diyemediği gün aslında bugün akıttığı göz yaşlarını birktirmeye başlamıştı bile. Zaten birilerini mutlu etmek için gönülsüz dediğimiz her evet önce bizi sonra çevremizi mutsuz etmek için kendi dinamitimiz olacaktır. Eşimi, çocuklarımı, arkadaşlarımı, annemi babamı, kardeşimi liste uzar gider ; sevdiklerimizi mutlu etmek için önce kendimizi mutlu etmemiz gerktiğinin farkındalığını anladığımız gün gönül bahçemizdeki gül kokulu huzura ilk adımı atmış oluruz derim:) ve uygulamaya başlayan biri olarak ruhumun ve evimdeki huzurun tadını anlatmaksa ayrı bir yazı konusu olur inanın bana.
Hani demiştik ya ruh mahkememizdeki alınan acil kararlar var diye... İşte bu radikal kararlar arsında ikinci sırayı kendimizi affetmek geliyor. Affetmenin getirdiği rahatlama, üzerindeki attığın yükün getirdiği o kuş misali muhteşem hafifleme. Bu hediyeyi önce kendimize sunmalıyız. Geçmişte yaptığım hatalarım için önce içimdeki beni affetmeliyim. Keşkelerin aciz teslimiyetçiliğinden sıyrılıp, o gün için doğru olan buydu diyebilmeli, bu günün doğru karaları için önümü açabilmeliyim. Geçmişin pişmanlıklarına takılmak bu günümü ve yarınımı gölgeleyen ruhumu karanlığa boğan bir mutluluk yok etme canavarı. Zafer için önce düşmanı tanımalı sonra savaşmalı insan değil mi?:)
Eee aynalara gülümseyerek bakmaya başladıysam, ruh sağlığım da yerinde bitti mi hayır! Şimdi bu güzel dünyanın, varlığımın ve çevremdeki tüm sevdiklerimin hakkını vermek, onlarla daha uzun kalabilmek için beden sağlığımı korumalıyım:). Artık sağlığıma daha dikkat etmeliyim! Doktora gitmeyi, düzenli spor yapmayı ihmal etmemeliyim. Şu uyku saatlerimde artık düzene girmeli. Mazeret üretmeden bakınca aslında, spora da, sinemaya da, tiyatroya da zaman kalıyor. Şİmdi hayat bu kadar kolay mı diyen iç seslerinizi duyar gibiyim. Yurtta, dünyada yüzlerce sorun varken, sen pembe gözlükler mutluluk oyunu oynamaya çalışan sözde Pollyanna! Pek doğru haklısınız. Şu da bir gerçek ki ilk duyduğumuzda yüreklerimizi dağlayıp bizleri kahreden her şey, kendimizle ilgili başka bir sorun karşında eriyip yok olabilir. Ta ki başka bir hatırlatmaya kadar. Madem durum bundan ibaret diyorum; elbette duyarsız kalmadan içinde bulunduğumuz evrene ve getirdiklerine, aldığımız her nefesi hakkını vererek, varabildiğimiz kadar keyfine vararak geçirmeye çalışmalıyız. Mazeretlerimizin esiri olmadan...
Dilek YAKA |
Benim bu duruşmalarım uzun sürüyor arkadaşlar. Sizleri daha fazla sıkmadan hayatımdan ve hayata bakış açımdan kesitleri içimden geldiği gibi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim:) Sizler de isteyip, fikirlerinizle beni aydınlattığınız sürece:).
Gülümsemenizin aydınlattığı umut çiçekleriniz solmasın.
* Dilek YAKA
© Copyright, Sağlık TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Yazarımıza mail atmak için tıklayınız.,
Destekleriniz ve eleştirilerinizi için lütfen yorum yazınız. Teşekkürler.