Bağışıklık mikroorganizmalara (virüs bakteri vb.) karşı vücudun direncini ifade eder. Bağışıklık sistemi karmaşık yollar izleyen ve mikrobesinlerin kullanıldığı kimyasal etkileşimlerle çalışmaktadır.
Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Başkanı Dr. Hasan Eraydın beslenme bozukluklarının çocukların bağışıklık sistemini nasıl etkilediğini anlattı.
Aktif ve pasif olmak üzere iki tipi vardır:
Aktif bağışıklık: Hastalığın geçirilmesi ile oluşur ( kabakulak geçiren kişinin bağışıklanması gibi.)
Pasif bağışıklık: Aşılama ile (ölü mikrop veya gücü azaltılmış mikropla) vücuda bağışıklanma meydana gelir. Dünyamızda sağlık için en temel iki öğe temiz su ve aşıdır. Bu ikisinin yanında direncimizin yeterli olabilmesi için dengeli ve yeterli beslenmemiz, sanitasyonumuzu optimum düzeye getirmemiz gereklidir.
“Bağışıklık doğumla başlar”
Bağışıklık bebeğin doğumu ile başlayan sürecin başlangıcıdır. Dış ortamla karşılaşan bebek için en önemli koruyucu elbette ki anne sütüdür. Hatta ilk 3 – 4 günde salgılanan ve ağız olarak adlandırılan sarımsı, kıvamlı süt bebeğin ilk doğal aşısı olarak kabul edilmekte ve mutlaka çocuğun emmesi istenmektedir.
İçerdiği besleyici ve koruyucu maddelerden dolayı anne sütü alan bebekler alerji, bronşit, bronşioilit, menenjit, kulak hastalıkları, kusma, ishale karşı koruma şemsiyesi altına girmiş olurlar.
Ayrıca sindirimi kolay olduğu için gaz, kabızlık, karın ağrısı, rahatsızlıkları en aza iner. Salınımı ve içeriği bebek ay yaşına göre değişik formülasyondadır. Örneğin erken doğanlar için içerik daha farklıdır.
Bebek anne ilişkisi ile ruhsal rahatlıkla bağışıklıkta psikolojik rol oynar. Bütün bu nedenlerden dolayı ilk 6 ay anne sütü ve mümkünse 2 yıl emzirme Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilmektedir.
“Beslenme bozukluğu bağışıklık sistemini olumsuz etkiler”
Beslenme, yiyeceklerin çeşitliliği bağışıklık sistemini doğrudan etkilenmektedir. Bazı besinlerin sınırda yetersizlikleri dahi bu sistemi olumsuz etkilemektedir. Bu besin ögeleri
Vitaminler-madenler-elementler-proteinler ve yapıtaşları aminoasitler vb. beslenme bozuklukları bağışıklık sisteminin çalışmasını baskılar ve hastalık sıklığında artışa neden olur. Hastalıklarla ortaya çıkan iştahsızlık, ishaller emilim bozuklukları, sıvı yetersizliği de sistemi olumsuz etkileyen kısır döngüye neden olmaktadır.
Ortaya çıkan sorunları şöyle özetlemek mümkün:
- Besin alımı azalır
- Besin emilimi azalır
- Besin ögeleri kaybolur
- Besin ihtiyacı artar ve bütün bunlar enfeksiyonun şiddetini ve süresini etkiler. Mikro besinler bağışık sistemi üzerinde önemli role sahiptirler.
Örneğin bakır-çinko-selenyum-magnezyum-c vitamini-e vitamini-antioksidanların (vücudun pas gidericileri olarak da bilinirler) eksikleri kendine özgü bazı hastalıkları ortaya çıkarırlar. Erişkinler günde ortalama 45 gr protein almalıdırlar, yetersizliklerinde hastalık eğilimi artar.
Sadece meyve, sebze ve tahıllı ürünlerle beslenmek vücudun korunmasında yetersizliklere neden olmaktadır. Sağlıklı iken vücudun ihtiyaçlarını ilaçlarla değil de doğal besinlerle karşılamak önerilmektedir.
Ailede yemek kültürü çocuklar için çok önemli!
Çocukluk yaş gruplarında kendine özgü bazı özellikler vardır. Anne sütü dışında ek besinlere geçildiğinde ve ileri yaşlarda ailenin dikkat etmesi gereken önemli noktalar vardır. Örneğin abur cubur tabir edilen gofret, çikolata, şekerlemeler, hızlı şeker içerdikleri için sürekli atıştırma hissi uyandırırlar.
Paketlenmiş mısır gevrekleri aslında 70 kiloluk bir erişkin için hazırlanmıştır bunu 15-20 kiloluk bir çocuğun tüketmesi katlarca vücuda zararlı atılamayan kalıcı mikro maddelerin birikimine ve ilerleyen yaşlarda çeşitli hastalıkların temelinin atılmasına neden olurlar.
Ailede yemek kültürü oturtulabilmeli, aile fertlerinin hepsi aynı anda sofrada bulunabilmelidir. Özellikle çocuklarımıza en önemli öğünün sabah kahvaltısı olduğunu aşılamalıyız. Okulda yanlarına meyve gibi doğal yiyecekler konabilir. Brokoli, kivi, enginar, domates evde yapılmış yoğurt, havuç gibi antioksidan ve vitamin içeriği yüksek doğal besinleri öncelikli tercihlerimiz arasına almalıyız.
Okullarda yönetimler hazır işlenmiş – hızlı tüketilebilen yiyecekler yerine kantinlerde doğal yiyeceklere geçmelidirler. Aileler dış tüketim yerine ev yemeklerini tercih etmelidirler. Her gıdayı mevsiminde tüketmeli mevsim dışındaki üretimlere rağbet edilmemelidir.
Alışveriş merkezlerine gitmeden önce evde yemek faslı halledilmelidir. Unutulmamalıdır ki ‘Önce insan, Önce sağlık’ hedefimiz olmalıdır. Büyük hedeflerimizi küçük zaaflarımıza yenik düşürmeyelim.
Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Başkanı Dr. Hasan Eraydın beslenme bozukluklarının çocukların bağışıklık sistemini nasıl etkilediğini anlattı.
Aktif ve pasif olmak üzere iki tipi vardır:
Aktif bağışıklık: Hastalığın geçirilmesi ile oluşur ( kabakulak geçiren kişinin bağışıklanması gibi.)
Pasif bağışıklık: Aşılama ile (ölü mikrop veya gücü azaltılmış mikropla) vücuda bağışıklanma meydana gelir. Dünyamızda sağlık için en temel iki öğe temiz su ve aşıdır. Bu ikisinin yanında direncimizin yeterli olabilmesi için dengeli ve yeterli beslenmemiz, sanitasyonumuzu optimum düzeye getirmemiz gereklidir.
“Bağışıklık doğumla başlar”
Bağışıklık bebeğin doğumu ile başlayan sürecin başlangıcıdır. Dış ortamla karşılaşan bebek için en önemli koruyucu elbette ki anne sütüdür. Hatta ilk 3 – 4 günde salgılanan ve ağız olarak adlandırılan sarımsı, kıvamlı süt bebeğin ilk doğal aşısı olarak kabul edilmekte ve mutlaka çocuğun emmesi istenmektedir.
İçerdiği besleyici ve koruyucu maddelerden dolayı anne sütü alan bebekler alerji, bronşit, bronşioilit, menenjit, kulak hastalıkları, kusma, ishale karşı koruma şemsiyesi altına girmiş olurlar.
Ayrıca sindirimi kolay olduğu için gaz, kabızlık, karın ağrısı, rahatsızlıkları en aza iner. Salınımı ve içeriği bebek ay yaşına göre değişik formülasyondadır. Örneğin erken doğanlar için içerik daha farklıdır.
Bebek anne ilişkisi ile ruhsal rahatlıkla bağışıklıkta psikolojik rol oynar. Bütün bu nedenlerden dolayı ilk 6 ay anne sütü ve mümkünse 2 yıl emzirme Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilmektedir.
“Beslenme bozukluğu bağışıklık sistemini olumsuz etkiler”
Beslenme, yiyeceklerin çeşitliliği bağışıklık sistemini doğrudan etkilenmektedir. Bazı besinlerin sınırda yetersizlikleri dahi bu sistemi olumsuz etkilemektedir. Bu besin ögeleri
Vitaminler-madenler-elementler-proteinler ve yapıtaşları aminoasitler vb. beslenme bozuklukları bağışıklık sisteminin çalışmasını baskılar ve hastalık sıklığında artışa neden olur. Hastalıklarla ortaya çıkan iştahsızlık, ishaller emilim bozuklukları, sıvı yetersizliği de sistemi olumsuz etkileyen kısır döngüye neden olmaktadır.
Ortaya çıkan sorunları şöyle özetlemek mümkün:
- Besin alımı azalır
- Besin emilimi azalır
- Besin ögeleri kaybolur
- Besin ihtiyacı artar ve bütün bunlar enfeksiyonun şiddetini ve süresini etkiler. Mikro besinler bağışık sistemi üzerinde önemli role sahiptirler.
Örneğin bakır-çinko-selenyum-magnezyum-c vitamini-e vitamini-antioksidanların (vücudun pas gidericileri olarak da bilinirler) eksikleri kendine özgü bazı hastalıkları ortaya çıkarırlar. Erişkinler günde ortalama 45 gr protein almalıdırlar, yetersizliklerinde hastalık eğilimi artar.
Sadece meyve, sebze ve tahıllı ürünlerle beslenmek vücudun korunmasında yetersizliklere neden olmaktadır. Sağlıklı iken vücudun ihtiyaçlarını ilaçlarla değil de doğal besinlerle karşılamak önerilmektedir.
Ailede yemek kültürü çocuklar için çok önemli!
Çocukluk yaş gruplarında kendine özgü bazı özellikler vardır. Anne sütü dışında ek besinlere geçildiğinde ve ileri yaşlarda ailenin dikkat etmesi gereken önemli noktalar vardır. Örneğin abur cubur tabir edilen gofret, çikolata, şekerlemeler, hızlı şeker içerdikleri için sürekli atıştırma hissi uyandırırlar.
Paketlenmiş mısır gevrekleri aslında 70 kiloluk bir erişkin için hazırlanmıştır bunu 15-20 kiloluk bir çocuğun tüketmesi katlarca vücuda zararlı atılamayan kalıcı mikro maddelerin birikimine ve ilerleyen yaşlarda çeşitli hastalıkların temelinin atılmasına neden olurlar.
Ailede yemek kültürü oturtulabilmeli, aile fertlerinin hepsi aynı anda sofrada bulunabilmelidir. Özellikle çocuklarımıza en önemli öğünün sabah kahvaltısı olduğunu aşılamalıyız. Okulda yanlarına meyve gibi doğal yiyecekler konabilir. Brokoli, kivi, enginar, domates evde yapılmış yoğurt, havuç gibi antioksidan ve vitamin içeriği yüksek doğal besinleri öncelikli tercihlerimiz arasına almalıyız.
Okullarda yönetimler hazır işlenmiş – hızlı tüketilebilen yiyecekler yerine kantinlerde doğal yiyeceklere geçmelidirler. Aileler dış tüketim yerine ev yemeklerini tercih etmelidirler. Her gıdayı mevsiminde tüketmeli mevsim dışındaki üretimlere rağbet edilmemelidir.
Alışveriş merkezlerine gitmeden önce evde yemek faslı halledilmelidir. Unutulmamalıdır ki ‘Önce insan, Önce sağlık’ hedefimiz olmalıdır. Büyük hedeflerimizi küçük zaaflarımıza yenik düşürmeyelim.
Destekleriniz ve eleştirilerinizi için lütfen yorum yazınız. Teşekkürler.